Bazen birçok şeye sahip olduğunu düşündüğümüz insanların aslında o kadar da mutlu olmadıklarını gördüğümüzde sinirleniyor daha ne istiyor ki bu hayattan diyerek öfkeleniyoruz. Bazen de bu kadar olumsuzluklara rağmen hala nasıl böyle mutlu olmayı başarabiliyor dediğiniz insanlar olabiliyor.
Mutluluk bir tercih meselesidir. Aslında içinde bulunduğumuz durumları nasıl algıladığımız; yaşadıklarımızdan iç dünyamıza neyi, nasıl aktarmayı tercih ettiğimizdir. Güneşli bir havada deniz kenarında yürüyüş yaparken ağlayan biriyle aynı yolda yürüyüp mutluluk yaşayan bir insan arasındaki fark nedir? Sadece yaşadığımız olaylar mı bizi bu duygu durumlarının içine sokup çıkarıyor? Bireyler var olan beklentileri, amaçları, istekleri yerine gelmedikçe ya da gelmeyeceğini düşündükçe ümitsiz ve mutsuz olurlar. Düşünce şeklimiz bizlerin neler hissedeceğine ve nasıl davranmamız gerektiğine karar verir. Eğer ki yaşadığımız, sahip olduğumuz şeylere karşı düşünce şeklimiz negatifse duygularımız ve vereceğimiz tepkiler de bu yönde olacaktır. Güneş, bir insana ayrıldığı sevgilisini hatırlatıp yalnızlık düşüncesine kapılmasına ve mutsuz olmasına sebep olurken, başka bir insan için en son gittiği tatil köyünde yediği bir dondurmanın hazzını hatırlatıp o tatilde ne kadar keyif aldığını düşünmesine ve mutlu olmasına sebep olabilir.
Araştırmalar beynimize iyimserliği ve mutlu olmayı öğretebileceğimizi ileri sürüyor. Rick Hanson bu konuyu şöyle özetliyor; “Zihinden geçen düşünceler beynin sinirsel strüktürünü yeniden yapılandırıyor. Kızdığınız ya da pişman olduğunuz şeylere odaklanırsanız, bu olumsuz düşünce ve duyguların sinirsel alt tabakalarını oluşturursunuz. Bu nedenle gerçek tehditler ve yanlış alarmlar arasında ayrım yapabilmek önemlidir. Diğer yandan dikkatinizi olumlu ve minnettar olduğunuz şeylere yoğunlaştırırsanız, çok farklı sinirsel subtratlar oluşturursunuz.” Özetle düşüncelerin duyguları ve davranışları etkilediği net şekilde ortaya çıkıyor.
Her duygunun bir raf ömrü olduğunu unutmamak gerekir. Duygular gelir, yaşanır ve gider. Duyguların değişebileceğini de unutmamak gerekir. Bu nedenle sürekli bir mutluluk halinden söz edilemez. Kalıcı bir mutluluk olmadığı gibi kalıcı bir üzüntü de yoktur. Mutluluk bir hedef değil ruh halidir. Mutsuzluk da mutluluk gibi normal bir duygudur ve yaşanması gerektiğinde yaşamalıyızdır. Burada önemli olan nokta bir türlü hayatınızdan gidemeyen kötü duyguların varlığıdır.
Bize gerçekten mutluluk getirecek şeyin ne olduğunu düşünmek, bunun için vakit ayırmak, zihnimiz geçmişte ya da gelecekte olmadan, zamanı kovalamadan anda ve akışta olmak, hayata pozitif bakabilmektir mutluluk.